Güç birliği yapmayan ülkelerin tek başlarına dünya politikalarında söz sahibi olamadığı günümüzde, birçok uluslararası birliğin kuruluşuna da şahitlik etmekteyiz.
Birinci Dünya Savaşı’nın ardından kurulan Birleşmiş Milletler, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından kurulan Avrupa Birliği, İslam Konferansı Örgütü (günümüzdeki adıyla İslam İşbirliği Teşkilatı), Arap Birliği, Varşova Paktı (şimdi yeni düzenlenmiş şekliyle Şanghay Birliği), NATO, Sosyalist Enternasyonal gibi onlarca uluslararası örgütlenme kendi politikaları çerçevesinde faaliyet göstermektedirler.
Ne var ki, bunca birlik ve teşkilatın varlığına rağmen, dünyada yaşanan kötülüklerin önüne geçilememektedir. Bu nedenle, kötülükte birlik olanlara karşı iyiliği, sevgiyi ve şefkati savunan insanların da birlik olması tek akılcı yöntemdir.
Materyalist ve emperyalist akımlar, yüzyıllardır savaş, işgal ve yıkımlara neden olmakta ve insanlık için büyük bir tehdit oluşturmaktadır. İşte böyle bir ortamda İslam ülkelerinin de güçlü bir birlik oluşturmasının önemi çok daha iyi anlaşılmaktadır.
Eğer İslam alemi güçlü, istikrarlı, müreffeh bir medeniyet olmak, dünyaya her alanda yön vermek ve ışık tutmak istiyorsa, birlik halinde hareket etmek zorundadır. Bu birliğin yokluğu, Müslüman ülkeler arasındaki ayrılık ve dağınıklığa ve İslam dünyasından ortak bir ses yükselememesine neden olmaktadır. Mazlum Müslüman halkları da savunmasız bırakmaktadır. İslam coğrafyasının pek çok yerinde zavallı kadınlar, çocuklar ve yaşlılar ihtiyaç içinde zulümden kurtarılmayı beklemektedirler. Bu masum insanların sorumluluğu herkesten önce, İslam dünyasının üzerindedir.
Unutmamak gerekir ki, Müslümanların birlik olmaları, Allah’ın Kuran’da bildirdiği emirlerden biridir. Yüce Allah, Müslümanların birlik olması gerekliliğini bir ayetinde şu şekilde bildirmektedir: “İnkar edenler birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunu yapmazsanız (birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk (fesat) olur.” (Enfal Suresi, 73)
Bir başka Kuran ayetinde: “Ve haklarına tecavüz edildiği zaman, birlik olup karşı koyanlardır.” (Şura Suresi, 39) şeklinde buyrulmuştur. Yüce Rabbimiz bizlere, yeryüzündeki haksızlık ve ağır insan hakları ihlallerine karşı birlik olup fikri mücadeleyle karşı koymayı emretmektedir.
İslam Birliği Nasıl Olmalı
Farklı ülkeler kendi aralarında nasıl birlik olup her konuda yardımlaşıyorsa, İslam ülkeleri de aynı şekilde birlik olabilmelidirler. Örneğin Avrupa Birliği nasıl ekonomik, siyasi, askeri, kültürel ve sosyal her alanda geniş işbirliği içine girdiyse aynı şekilde İslam Birliği de dünyaca kabul edilmiş olan şartlarda bir araya gelmelidir. Hatta burada bizim üstünlüğümüz, bu birliğin bir sevgi, dostluk ve gönül birliği olacak olmasıdır. Bu yönüyle İslam Birliği dünyada herkesin özlemini çektiği muazzam bir barış birliği örneği haline gelecektir.
İslam Birliği’ne katılacak tüm İslam ülkelerinin sahip olduğu coğrafya ortak alanında devletlerin bağımsızlığına, egemen eşitliğine ve egemenliğin özündeki haklara saygı duyulması taahhüt edilmelidir. Böylece üye ülkeler kendi devlet yapılarını aynen koruyacak, kararlaştırılmış işbirliği hususlarında ise dışarıya karşı ortak ve tek bir millet gibi davranma fırsatını yakalayacaktır.
Üye ülkelerin sınırlarının dokunulmazlığı, iç işlerinde her ülkenin bağımsız olması, uyuşmazlıkların barışçıl yollarla çözülmesi, güç kullanma ve tehdide başvurulması yerine sevgi politikalarıyla sorunların halledilmesi bu birliği daha da güçlendirecektir. Düşünce, vicdan, din ve inanç özgürlükleri de dahil olmak üzere insan hakları ve temel özgürlüklere saygı gösterilmesi bu birliğin dünya çapında sayılıp dikkate alınmasına vesile olacaktır. Elbette tüm bu konularda, kelime kökeni barış olan İslam’ın hoşgörüsü ve Peygamber (sav) efendimizin yaşamış olduğu Asrı-ı Saadet dönemindeki sevgi anlayışı bu birliğin temel ilkelerinin oluşturulmasında dünyaya da referans teşkil edecektir.
Yazımın giriş kısmında da belirttiğim üzere, 57 İslam ülkesinin üye olduğu İİT 1969 yılından beri zaten bir faaliyet halindedir. Ancak günümüzdeki şekliyle bu yapı bahsettiğimiz sevgi birliğinin özelliklerini taşımaktan çok uzaktır.. Oysa bu teşkilat BM’den sonra dünyanın en büyük ikinci teşkilatı durumundadır. 1,6 milyar Müslümanın sorunlarını çözmek, ülkeler arası işbirliği yapabilmek için kurulmuştur. Aynı şekilde 22 Arap ülkesinin üye olduğu, Türkiye’nin de daimi gözlemci statüsünde olduğu Arap Birliği de faaliyet halindedir. Ancak her iki birlik de son dönemde gelişen Mısır, Suriye ve Libya gibi ülkelerdeki sorunlarda etkili olamamıştır. Bu otorite ve güç birliği boşluğunu ise dolayısıyla başka ülkeler doldurmuş, Müslümanların kendi içindeki problemlere başka uluslar müdahil olmuşlardır.
Şimdi yapılması gereken, senede bir toplanan değil, sürekli bir arada sorunları istişare eden, ortak kalkınma ve çözüm hamleleri içinde olan bir gönül birliğinin bir an önce hayata geçirilmesidir. Sanatla inşa edilmiş İslam şehirlerinde, kalitenin alabildiğince artırıldığı ortamlarda Müslümanların barış ve huzurla yaşadıkları bir İslam coğrafyası tesis etmek temennimizdir.
Bu makalenin orjinali Arab News gazetesinde İngilizce olarak yayınlanmıştır: